Muhafazakâr Düşünce Dergisi 47. sayısı ile yolculuğuna devam ediyor.
Mevlüt Uyanık tarafından kaleme alınan “Modern İslam Düşüncesi” nin Teşekkül Devri: Modernist ve Gelenekselci Eğilimler Merkezli Bir İnceleme” başlıklı çalışma dergideki tartışmalara teorik bir zemin hazırlıyor. Uyanık’a göre dinin salt ahlaka ya da salt hukuka indirgenmesi Müslümanların yaşadığı (kimlik, tarih ve Batı medeniyeti) sorunların kartezyen anlayışa göre şekillendiğinin göstergesidir. Bu bağlamda üretilen çözüm önerileri de iyi-kötü; doğru-yanlış; klasik-modern ikileminde kalmıştır. Batıcı modernizm ile köktencilik çok farklı kulvarlarda olmasına ve birbirlerine tepki olarak çıkmalarına rağmen, her ikisi de kendilerine özgü bir bilgi ve bilim felsefesi geliştiremedi. Üstelik birbirleri için gerekli bir öteki konumunda oldular. Dolasıyla Müslümanlar ya geçmişi ütopyalaştırarak içe çekildiler, dış dünyayla genellikle şiddet ve kin duygularının etkisiyle ilişki kurdular; ya da geleceği ütopyalaştırarak iç huzurlarını sağlamaya çalıştılar.
Şaban Ali Düzgün tarafından kaleme alınan “Seyyid Ahmet Han’da Entelektüalite ve Siyasa” başlıklı çalışma politik ve askeri olarak mağlup olmuş bir medeniyetin, entelektüel olarak kendini yeniden var edecek bir birikim ortaya koyup koyamayacağı sorusuna cevap arayan Seyyid Ahmed Han’ı incelemektedir. Düzgün’e göre Batı medeniyetinin genel karakterinin Hıristiyanlıkla yoğrulmuş olduğunu düşünen Ahmet Han, İngilizlerle ilişkisinde bunu ‘meşru bir ilişki zemini’ olarak kullanmıştır. Kendinden başkasının doğruluğunu reddeden birçok dinin varlığını dikkate alan Seyyid Ahmet Han, bunlar arasında hangisinin hakkı temsil ettiğini belirlemede hakem olarak ‘bütün doğruluk iddialarının altında yatan temel ilke olarak akla başvurur. Şüphesiz doğruluk kriteri olarak akıl tek başına iş yapmaz; malzeme olarak kullandığı dış dünya ve onların takip ettiği tabiat kanunları vardır. Bu durumda Ahmet Han’a göre, bir inancın doğruluğu akla ve tabiat kanunlarına uygunluklarıyla denetlenmelidir. Arkasında etkili bir külliyat bırakan Ahmet Han, hem reddedenleri hem de takip edenleriyle 20. yüzyılda ortaya çıkan birçok yenilikçi harekete kaynaklık etmiştir
“Muhammed İkbal’in Meydan Okuyan Hayatı ve Eleştirel Düşüncesi” başlıklı çalışmasıyla Mustafa Said Kurşunoğlu düşünceleri ile Hint alt kıtası Müslümanlarının kolonyalizm karşısında kendilerini yeniden yapılandırmalarında önemli rolü olan Muhammet İkbal’i inceliyor. Kurşunoğluna göre İkbal’in güçlü zekâsını ve durmak bilmez enerjisini harekete geçiren ana amil, onun Müslümanların içinde bulunduğu durumu kabullenemeyişidir. Sömürgecilik marifetiyle Batı dünyasının Müslüman coğrafyaya hâkim olmasının iç ve dış nedenlerini tespit, onun en önemli uğraşlarından birisidir. Bu nedenle eleştirel bir bakış açısı geliştirmiş, bu bakış açısını tasavvuf ve İslâm dünyasındaki felsefi düşüncenin gelenekselleşmiş, yaygın unsurlarına yöneltmiştir.
Hatice Merve Çalışkan tarafından kaleme alınan “Muhammed Abduh ve Klasik İslam Modernizmdeki Yeri “ başlıklı çalışma Abduh’u ele alıyor. Ona göre gerçek İslâm, iman esaslarına körü körüne bağlanmayı yasaklayarak, taklide dayanan anlayışı yıkmış, bunun yerine akla çağrı yaparak, cehalet örtüsünü kaldırıp, insanları uykularından uyandırmak istemiştir. Çalışkan’a göre Kur’an-ı Kerim’i merkeze alarak, döneminin sorunlarını çözmek için onun taklit zihniyetinden kurtularak yeniden okunup, anlaşılması gerektiğini söyleyen Abduh, geliştirdiği fikirleriyle zaman zaman gelenekten farklı duruşa sahip gibi görünse de, temelde çok da gelenekten kopuk olduğu görülmemektedir.
“Modern İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devrinde İstanbul-Mısır Etkileşimi: İbnü’l-Annâbî-Esad Efendi Örneği” başlıklı çalışmasında Mahmut Dilbaz İstanbul-Mısır hattından iki önemli ismi değerlendiriyor. Dilbaz’a göre İbnü’l-Annâbî’nin es-Sa‘yü’l-Mahmûd adlı eseriyle bu eserin şerhli tercümesi olan Esad Efendi’nin el-Kevkebü’l-Mes‘ûd’u erken modern İslâm düşüncesinde İstanbul ile Mısır arasında gerçekleşen fikrî-ideolojik etkileşimin temsil gücü yüksek bir örneğidir ve imparatorluğun yıkılışına kadar sürecek olan bir etkileşimin habercisidir. Buradaki etkileşim çift taraflı ve çok boyutlu gelişmiştir. Etkileşimin merkezi II. Mahmud’un padişah-halife olarak ikamet ettiği İstanbul’dur. İbnü’l-Annâbî askerî yenileşme hadisesini aynı ıslahatı yapan ve ikamet ettiği Mısır’ın valisi olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yı değil de Osmanlı sultanı II. Mahmud’u merkeze alarak değerlendirmiştir. Merkez ulemasından Esad Efendi’nin eseri ilavelerde bulunarak tercüme etmesi ile Kavalalı’nın esas metni ihtisar ettirmesi etkileşimin kapsamını genişletmiştir.
İbrahim Maraş tarafından kaleme alınan “Musa Carullah (1875-1949) ve Türk-İslam Düşüncesindeki Yeri” başlıklı makalede incelenen Carullah Rusyadaki İslami düşünce adına önemli bir yer teşkil etmektedir. Hindistan ve Mısırdaki yenileşme hareketleri gibi kendine mahsus özellikleri olan Ceditçilik akımının da önemli isimlerinden olan Musa Carullah hadis, felsefe, kelam alanlarında çeşitli eserler kaleme almıştır. Hilafet, akıl, içtihat, yasam gibi konularda içinde bulunduğu coğrafya ve birikimini yansıtan fikirler ortaya atan Carullah üzerinde durulmayı hak etmektedir.
Musa Carullah’ın Mekke-i Mükerreme’de Güzel Bir Teşebbüs başlıklı makalesini derleyen Adem Efe 103 sene önce kaleme alınmış hoş bir makaleyi sizlerle buluşturuyor.
Dosya konusu dışındaki makalelere yer verdiğimiz Derkenar kısmında 4 makaleyle sizlerleyiz.
Zeyneb Çağlıyan İçener tarafından kaleme alınan “Tarihî Emanetin Taşıyıcısının İzinde: Sâmiha Ayverdi Ve Modernleşme-Gelenek Ekseninde Kadın” başlıklı çalışma Samiha Ayverdi’nin düşünce dünyasına mercek tutmaktadır. Çağlıyan İçener’e göre geleneğe tutunma-modernleşme, Doğulu kalma-Batılılaşma gibi dikotomik, zaman zaman kutuplaştırıcı meselelere getirdiği dengeli yaklaşım ve kendine has üslûbu ile Ayverdi çağdaşları içerisinde ayrı bir yer edinmiştir. Geçmiş-bugün-gelecek ilişkisinin muhtevasını sorgulayan “üç buudlu zaman” anlayışı sentezci muhafazakârlığın bir başka kilit noktasıdır. Fert-cemiyet ilişkisini, hürriyetin manevî ve maddî âlemlerdeki yansımalarını dikkate alarak ihyâ ve inşâ kavramları üzerinden gidip şahsî kemâlat ile cemiyetin inkişâfı arasında tekamül ortak paydası altında ele alması Ayverdi’nin düşünce dünyasını yansıtan önemli bir örnektir. Bu çok katmanlı tabloda Ayverdi’nin kadını nerede konumlandırdığı ise oldukça mühimdir.
“Devletin Totaliterliğine İtiraz: Muhafazakârlık ve Ara Kurumlar” başlıklı çalışmasıyla Fatih Ertugay Muhafazakârlığın üzerinde en çok durduğu kavramlardan olan ara kurumlara odaklanıyor. Ertugay’a göre Modern devletin, elinde bulundurduğu iktidarı, toplumdaki diğer sosyal otoriteler ve ara kurumlar aleyhine genişleterek büyümesi, onları tahrip ederek birey ve toplumla aracısız bir iktidar ilişkisi tesis etmesi muhafazakârlara göre yıkıcı sonuçlar doğuracak bir gelişmedir. Muhafazakârlar soyut düşünceden hareketle değil olandan hareketle değerlendirmelerde bulunmuş ve bu çerçevede de ara kurumları tahrip eden devletin, birey ve toplum üzerinde nasıl yükseldiğini ve ne gibi etkilere yol açtığını eleştirel bir gözle resmetmeye çalışmışlardır. Dolayısıyla muhafazakârların, devletin modern demokratik görünümüyle bile, zaman zaman açık ettiği, çoğu zaman da örtülü bir şekilde icra ettiği totaliter niteliğine itirazları da böylesi bir epistemolojik arka plandan kaynaklanır.
Nazlı Yücel Batmaz ve Çiğdem Erdem tarafından kalem alınan “Türkiye’de 1950-1960 Döneminde Kentleşme Sürecini Siyasi İktidarın Yapısı ve Uygulamaları Açısından Yorumlamak” başlıklı makale 1950-60 yılları arasındaki kentleşme politikalarını ekonomik ve siyasal yapı üzerinden analiz ediyor. Buna göre, 1950-1960 arası dönemde demografik anlamda kentleşmenin hız kazanması ve kentleşmenin kendini ortaya koyuş biçimi, siyasi iktidarın yapısı ve bu yapıya uygun olarak takip edilen politikalar kapsamında belirmiştir.
“Kısakürek’in “Aksiyon”undan Topçu’nun “Hareket”ine: Mukayeseli Bir Okuma Denemesi“ başlıklı makalesinde Ahmet Güven İslamcı ve muhafazakâr camianın önemli iki fikir önderini karşılaştırmalı olarak değerlendiriyor. Güven’e göre Topçu’nun hareket felsefesi öfke patlamalarının yaşanmadığı, keskin karşıtlıkların azaldığı bir toplumda daha iyi anlaşılabilecektir. Kısakürek’in fikir öfkesine dayalı “reaksiyoner aksiyonu” ise keskin zıtlıklar üzerinde iş gören ve zıtlıkları yeniden üretme potansiyeli taşıyan bir düşünce olarak kullanılmaya müsait kalacaktır.
Çağdaş İslam Düşüncesine mercek tutacağımız 48. sayıda görüşmek ümidiyle…
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli ve özel ...
DetaylarŞair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dü...
DetaylarProf. Dr. Erol Güngör, Türk düşünce hayatının yirminci yüzyıldaki en etkili isimlerinden biridir. Bir akademisyen, ...
Detaylar