Muhafazakâr Düşünce dergisi Osmanlı ve Cumhuriyet Modernleşmesi sayılarınıardı ardına yayınlayarak Osmanlı‐İslam‐Türk modernleşmesinin değişik aşamalarını şekillendiren ideolojik‐politik ve kültürel kopuşlar ile her türden sürekliliğin topografisini oluşturmaktadır. Hem Osmanlı modernizminin Cumhuriyet açısından sonuçlarını hem de Cumhuriyet’in şekillendirdiği yeni ideolojik‐politik
ortamın özgünlüklerinin canlı bir resmini ortaya koymaya çalışan çalışmaların bir araya getirildiği Cumhuriyet modernleşmesi sayısındaki çalışmaların ortak teması, Batı‐dışı toplumların özgün sosyal formasyonlarını anlamak için siyasal, kültürel ve ekonomik modernitenin bu coğrafyalarda ortaya çıkan özgün biçimleri ile bu biçimleri kavramaya yönelik tekil ideolojik‐felsefi ve siyasal bakış açıları üzerinde yoğunlaşmalarıdır. Böylelikle bu sayıda yer alan çalışmalar yolu ile bir yandan Cumhuriyet modernleşmesinin Batılı kaynaklarına dikkat çekilmekte diğer yandan da oluşturduğu kendisine özgü ideolojik‐politik dili çözümlenmeye çalışılmaktadır. Cumhuriyet Modernleşmesinin Sınırları Ve Bir Sınır Dili Olarak Muhafazakâr Modernite başlıklı makalesinde Nazım İrem, Cumhuriyet modernleşmesinin bir tür milli devlet modernliği olması hasebi ile sınırlı bir Aydınlanma ve kısıtlı bir modernlik tasavvuruna sahip olduğunu iddia ettiği çalışmasında, Immanuel Wallerstein’a atfen modernitenin siyasal ve teknik olmak üzere iki türü üzerinde yoğunlaşmakta ve Osmanlı‐Cumhuriyet modernleşmesinin çeşitli safhalarını siyasal teknik modernite arasındaki gerilimlere atfen değerlendirmektedir. Cumhuriyet modernleşmesinin İmparatorluk siyasetinin daralması neticesinde ortaya çıkan milli devlet modernliğinin sınırları içinde şekillendiğini; bu minvalde de muhafazakâr bir modernite anlayışının dayandığı kısıtlı siyasal modernlik isteğinin içinde olgunlaşmasına uygun bir ideolojik‐politik yarattığına dikkat çeken İrem, bu sayımızda yer alan çalışmasında Cumhuriyet dönemi modernleşmesini muhafazakâr modernite siyasetinin kısıtlılıkları içinde günümüze taşıyan temel siyasal cereyanlararasındaki ilişkileri incelemektedir.Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmeleri arasındaki süreklilik ve kopuşları izlemeye çalışan İlyas Söğütlü Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Modernleşme: Kırılmalar Ve Süreklilikler başlıklı makalesinde gerek modernlik algısı gerekse de modernleşmenin yöntemleri açısından iki dönem arasındaki sürekliliklere dikkat çekmektedir. Yasal reformculuk olarak tanımlanabilecek olan bir modernleşme stratejisinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kaldığını belirten yazar, Osmanlı‐Türk siyasal yazınında etkisi yeterince değerlendirilmemiş olan kameralist siyaset teorisinin Osmanlı‐Türk modernitesi içinde devlet‐toplum ilişkilerinin tanzim edilmesi üzerindeki derin etkisine vurgu yapmaktadır. Yasal reformculuk yoluyla ete kemiğe kavuşan Cumhuriyet’in pozitivist modernlik ideolojisinin yukarıdan‐aşağıya ve yasa yoluyla modernleşmenin koşullarını ve maddi dünyasını yaratma girişimlerinin, modern olanın gelenek denizi olarak toplum içinde yaratılan modern adacıklarda sıkışmasına yol açtığını ima eden Söğütlü,
Osmanlı modernliğinin pragmatik niteliğinin Cumhuriyet dönenimde kaybolarak, kontrol ve denetleme siyasetinin hakim olduğu bir yönetim mantığını yaratan emredici modernliğin ortaya çıktığını iddia etmektedir.
Modernleş(tir)me kavramına atıfla emredici modernlik kavramının ima ettiği zorlayıcılığın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kaynaklarını tespit etmeye gayret eden Adem Çaylak ve Adem Çelik Osmanlı Modernleş(tir)mesinden Cumhuriyet Modernleş( tir)mesine Geçiş: Tarihsel/Teorik Bir Okuma başlıklı makalelerinde güçlü devlet geleneği tezine bağlı kalarak karşılaştırdıkları Osmanlı‐Cumhuriyet dönemi
modernleşme siyasetinin ılımlı aşkın bir devlet yoluyla yürütülen pozitivist ilerlemeci içeriği üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Osmanlı patrimonyalizminin bir tür paternalizm olarak Cumhuriyet’e intikal ettiğini belirten yazarlar da, Söğütlü gibi, kameralizmin Osmanlı‐Türk modernleşme siyasetine damgasını vurduğunu iddia etmektedirler. Cumhuriyet modernleşmesinin ideolojik‐politik sınırlarının Türkçü ‐ Batıcı cereyanlarının sentezi yoluyla çizildiğini iddia eden yazarlar, ortaya çıkan milliyetçilik yoluyla yaratılmaya çalışılan gönül inkılabının ise dayanılan sembol ve değerlerin suniliği ve tarih‐dışılığı nedeniyle başarısız kaldığını elirtmektedirler. Bu sayımıza Cumhuriyet Modernleş(tir)mesinde Tarih, Din Ve Etsinite Algısı başlıklı ikinci bir çalışmaları ile katkıda bulunan Adem Çaylak Adem Çelik, çok milletli ve etnili bir siyasal‐kültürel ortam olarak İmparatorluk düzeninden milli devlet düzenine geçişte yaşanan kimlik sorunlarının nedenlerini araştırmaktadırlar. Monist bir kimlik siyasetine bağlanan Cumhuriyet milliyetçiliğinin, milleti kaynaşmış bir kitle olarak tasavvur ettiği oranda çok‐etnili toplumsal yapıyı dönüştürücü kimlik politikalarına yöneldiğini iddia eden yazarlar, monist kimlik siyasetini gerekçelendirmek üzere oluşturulan tarih ve din anlayışının da Osmanlıİslam geleneğinden miras kalan kültürel değer ve sembolleri ötekileştirdiğini belirtmektedirler.Başka Bir Modernleşme ya da Türkiye’de Modernleşmenin Sosyolojisi Üzerine Bir Tartışma başlıklı makalesinde Yıldız Akpolat, Batı modernleşmesi içinde Fransız ve Anglo‐Sakson olmak üzere birbirlerine alternatif iki tür modernlik anlayışının ortaya çıktığını, Türk modernleşmesinin de başladığı Tanzimat döneminin siyasal
ve kültürel şartları nedeniyle Fransız modernliği esaslarına göre ilerletilen bir değişim siyaseti yarattığını belirtmektedir. Türk siyasetinin temel fay hatlarının 1950’den sonra siyasal yaşamda etkisini hissettirmeye başlayan Anglo‐Sakson Amerikan türü modernlik ile Fransız modernliği geleneğine bağlı kalan cereyanlar arasındaki mücadeleler ile şekillendiğine dikkat çeken Akpolat, din‐devlet ilişkilerinin
tanzimi, bireyleşme ve laiklik siyasetinin sınırlarında cereyan eden siyasal tartışmaların da sözü edilen kaynaklardan ilham edilen iki modernlik arasındaki mücadelenin delillerini taşıdığını iddia etmektedir.
Bu sayımıza Türk Muhafazakâr Düşüncesinde Cumhuriyet Dönemi Hâkim Modernleşme Anlayışı Eleştirisinin Bir Boyutu Olarak Anti‐pozitivist Tutum ve Bu Tutumun Kaynağı başlıklı makalesi ile katkıda bulunan Mehmet Akıncı, Cumhuriyet modernizminin başından itibaren ilham aldığı pozitivist toplum ve değişim kuramına alternatif bir epistemolojik‐siyasal projenin, dönemin anti‐pozitivist cereyanları içinde geliştiğini belirtmektedir. Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Peyami Safa ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi Cumhuriyet döneminde pozitivist bilgi kuramından kendilerini uzaklaştırmaya çalışan fikir adamlarının
çalışmalarını konu alan Akıncı, erken dönem muhafazakâr külliyatın da anti‐materyalizm, maneviyatçılık ve ruhçuluktan ilham alan bir yazın yarattığına işaret etmektedir. Akıncı Batılı kaynaklardan ilham alınarak geliştirilen muhafazakâr tutumun aynı zamanda Sünni ekolün önemli özelliklerinden sayılabilecek olan aklın mutlak kullanımına karşı çıkmak fikri ile de örtüşerek modern ve geleneksel epistemolojinin
orijinal bir sentezi içinde şekillenmesine katkıda bulunduğunu ima etmektedir. İdeal Yurttaşın Din Ve Millet Kriteri başlıklı çalışmasında Salim Çevik, din ve dil politikalarının Cumhuriyet’in milletleşme politikası üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. İmparatorluk siyasetinden milli devlet modernliğine geçiş sürecinde dinî eksende tanımlanan millet kavramından seküler bir millet tanımına geçerken
dahi dinin kritik bir bütünleştirme işlevi yüklendiğine dikkat çeken yazar, tedricen din yerine dilin milli kimliğin kurucu unsurlarından birisi haline geldiği bir değişim dönemi yaşandığını tespit etmektedir. Dil ve din politikaları dolayısıyla oluşturulan kimlik siyasetlerinin birbirlerini dışlar etkilere sahip olduklarını iddia eden Çevik, ister sivil isterse de etnik biçimler alsın milliyetçiliğin de son kertede türdeşlik fikri üzerine kurulu bir toplum tasavvurunu kuvvetlendirerek, kültürel ve dini çeşitliliğin siyasal topluma aidiyet veya yabancılık gerilimi içinde sınırlandırıldığını belirtmektedir. Celalettin Güngör bu sayımız için İngilizceden çevirdiği Robert F. Spencer’ın Kültür Süreci ve Entellektüel Akım: Durkheim ve Atatürk makalesinde Durkheimve Comte yolu ile Atatürk’ün reform siyasetine etki eden pozitivist felsefenin izi sürülmektedir. Ziya Gökalp’in çalışmaları ile popülerleşen milliyetçi düşünceye de sirayet eden pozitivist değişim kuramı, milletin tabii ve zorunlu kaçınılmaz bir sosyolojik realite olarak tasavvur edilmesine yol açtığı oranda da Cumhuriyet’in
siyasal toplum mühendisliğinin dayandığı bir kaynak olmuştur. Gökalp milliyetçiliği yoluyla dönemin kültürel ve siyasal yaşamına giren Durkheimcı tezlerin Atatürk’ün toplum, millet ve devlet ilişkilerini tasavvur etme tarzı üzerinde de derin izler bıraktığını iddia eden makale, bu dönemde geliştirilen milliyetçi bütünleşme siyasetinin entelektüel kaynaklarının da Durkheim’ın siyaset sosyolojinde bulunabileceğine
işaret etmektedir. Cumhuriyet Modernleşmesi ve Kâzım Karabekir adlı çalışmasında Ali Çiftçi, Kazım Karabekir’in siyasal görüşlerinin değerlendirmesini yapmaktadır. Kazım Karabekir örneğinden yola çıkarak, Türk İnkılâbı’nın evrimci‐ muhafazakâr kanadına özgü ekonomi ve siyaset anlayışını tanımlamaya çalışan Çiftçi, onun ekonomide kolektivist‐korporatist, siyasette liberal anlayışının gerilimleri içinde ortaya çıkan yerelci kültür anlayışını, döneme özgü muhafazakârlığın tipik nitelikleri arasında saymaktadır. Zeyneb Çağlıyan’ın Cumhuriyet Modernleşmesi, Din Ve Köylülük: Bir Mühendis‐Siyasetçi Olarak Süleyman Demirel’in
İdealleri Ve İcraatları başlıklı çalışması, Süleyman Demirel örneği dolayısıyla AP‐DYP ekseninde şekillenen Türk merkez sağ siyasetin modernleşme anlayışına odaklanmaktadır. Merkez‐sağa özgü pragmatik‐teknik bir muhafazakâr modernleşme siyasetinin bir yandan moderniteyi yerelleştirdiği; diğer yandan da teknolojik modernleşmeye indirgenen bu büyük toplumsal değişim sürecine geleneksel toplum kesimlerinin marjinalleşmeden eklemlenmesini mümkün kıldığı iddia edilmektedir. Sebilürreşad dergisinde yazılar kaleme almış olan Hasan Hikmet’e ait Muhafazakârlığın Mahiyet Ve Ma’nâsı başlıklı yazıyı Muhafazakârlık Üzerine Bir Yazıyı Takdim başlıklı çalışması ile Muhafazakâr Düşünce okuyucularının dikkatine sunan Adem Efe, muhafazakârlık kavramına yönelik içerik çalışmalarında kaynak olacak bir çalışma yapmıştır.
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli ve özel ...
DetaylarŞair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dü...
DetaylarProf. Dr. Erol Güngör, Türk düşünce hayatının yirminci yüzyıldaki en etkili isimlerinden biridir. Bir akademisyen, ...
Detaylar