Muhafazakâr Düşünce’den
Muhafazakâr Düşünce’nin bu sayısı bir bütün halinde akademiyi mercek al-tına alıyor: Üniversite olgusu nasıl doğmuş ve nasıl gelişmiştir; Türkiye’de durum nedir? Özellikle üzerinde duracağımız konu Türkiye’deki “üniver-site sorunu”dur. Çünkü Türkiye’de hiçbir zaman üniversite kendi haline bı-rakılmamış; üniversite başından beri devletin tasallutu altında kalmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan üniversite maceramız maalesef uzun ömürlü olmamış. Devrimler döneminde Osmanlı’nın kurup geliştir-diği Darülfünun, inkılâpları alkışlamadığı için kapatılmış ve yerine “üniver-site” kurulmuştur. Bütün problemin kaynağı da buradadır. Üniversite bir devlet projesi olarak kurulmuş ve yürümüştür. Üniversite devletin ideolojik bir aygıtı olarak kurgulanmıştır. Üniversite üzerindeki baskıyı atmak yö-nünde çok da çaba sarf etmemiş; kuruluş amacının dışına çıkmamıştır. Özel-likle darbe dönemlerinde darbelere “fetva” vermiş; darbecilere “yol” gös-termiştir… Fakat dünyadaki ve Türkiye’deki demokratikleşmeden üni-versite de nasibini almıştır. Resmi ideoloji üniversiteyi son defa 28 Şubat dö-neminde kullanmak istemiş ama çok da başarılı olamamıştır.İşte bu kısa tarih nedeniyledir ki Türkiye’nin üniversite sorunu bir siya-set ve siyasallaşma sorunu olagelmiştir. Aslında Türkiye gibi yeni bir top-lum ve kültür yaratmayı amaçlayan siyasi bir inkılâp sürecinden geçmiş top-lumlarda hayatın her alanı kaçınılmaz olarak uygulanan projenin bir parçası haline gelir. Diğer bir deyişle tartışmacı, özgürlükçü olandan ziyade baskıcı, otoriter anlamda bir siyasallaşma yaşanır. 1933 Üniversite Reformu ile dev-letin yürüttüğü radikal dönüşüm politikaları üniversiteleri de kapsadı ve onları Cumhuriyetin ileri karakollarına dönüştürdü. Artık üniversiteler üni-versal bilginin üretilip dağıtıldığı eğitim kurumlarından ziyade “medeni” ve “laik” yeni nesilleri yetiştirme yurtlarına dönüştürüldü. Demokrasiye geçişle birlikte kendilerine biçilmiş olan ve her askeri darbe ile yeniden ve yeniden pekiştirilen rollerini başarı ile oynadılar.Son 10 yılda üniversiteler demokratikleşme yolunda önemli mesafe kat etmişse de henüz istenilen noktaya varılamamıştır. Hala ideolojik vesayetin kalıntıları devam etmektedir. Gittikçe sayıları artan üniversitelerin eğitim-araştırma konusundaki kalite sorunu ise bitmeyen tartışma konularındandır. Yine özellikle son 20 yılda (28 Şubat dönemini atlarsak!) yurtdışına yüksek lisans ve doktoraya öğrencisi gönderme politikası üniversiteleri dışarıya bi-raz açmıştır. Artan vakıf üniversitelerinin sayısı üniversiteleri devletçi-ide-olojik çizginin biraz dışına taşıyarak bu sürece eklenmiştir. Sonuçta hem ya-yın sayısında hem de kalite de biraz kıpırdanma meydana gelmiş ancak yu-karda bahsedilen yapısal sorunlar varlığını sürdürmüştür.Akademide Sorun Ne? dosyamızın ilk makalesi XX. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan Michael Oakeshott’a ait. Eğitim konusunda ortaya koyduğu düşüncelerle geleneksel eğitimin yeniden gündeme gelmesine bü-yük katkı sağlayan Oakeshott “Bir Miras Aktarımı ve İletimi Olarak Öğ-renme ve Öğretme” makalesinde öğretme ve öğrenme sürecini sadece bir bilgi edinme süreci olarak değil aynı zamanda medeniyet aktarımı olarak değerlendirir. Üniversiteyi yeniden düşünmeyi konu edinen makaleler bö-lümü Hüsamettin Arslan’ın ufuk açıcı “Aydınlanmış Devlet Patronluğunda Bilim: 1933 Türk Üniversite Reformu ve Sürgün Alman Bilimadamları” baş-lıklı makalesi ile başlıyor. Arslan’a göre Türkiye’de üniversite sorunu doğ-rudan modern bilimin ve üniversitenin Türkiye’nin toplumsal iç mekaniz-malarının “doğal” ürünü olmaması ile ilişkilidir. Analizini 1933 Türk Üniver-site Devrimini ele alarak sürdüren Arslan’a göre, Devrimle üniversitelere bi-çilen misyon öncelikli olarak bilim ve teknoloji üretmekten değil modern ulus devlete meşruiyet zemini sağlamaktı. Yani üniversite Türk toplumunu “bi-lime” göre yeniden dizayn edecekti. Arslan, bu noktada belirleyici olanın hem araştırmacıların hem de özellikle “aydınlanmış” devletin egemen ideo-lojisi olan “bilimizm” olduğunu ileri sürer. Bu bölümün diğer makalesi A. Erkan Koca’nın üniversitelerin meslek okullarına dönüşmesi sorununu Polis Akademisi örneğinden yola çıkarak tartıştığı çalışmasıdır. Koca, saf bilim-uygulamalı bilim, bilimsel bilgi-mesleki/teknik bilgi arasındaki tartışmalı ilişkiye değinerek bilimsel bilginin temeli olan, sorgulama ve araştırmanın pragmatik ve işlevselci kaygılarla ‘fayda’ya dönüştürüldüğü üniversite for-matının sakıncalarını ortaya koyuyor. Bunu da, özel statülü bir tür mes-leki/bürokratik üniversite olan Polis Akademisi örneğinden hareketle ele alıyor. Üniversitenin meslek okuluna dönüştürülmesinin bilimsel ve ente-lektüel düşünüşe ve öğrencilere ne gibi olumsuz etkileri olabileceğini ortaya koymaya çalışıyor.Bu bölümün üçüncü makalesi Murat Okçu’nun “Bir Başka Kamu Yöne-timi” başlıklı çalışmasıdır. Okçu, “yeni” ve “başka bir kamu yönetimi” için dünden bugüne yönelik çıkarımlar yapmak üzere idare tarihine yöneliyor. Daha sonara ise, tarihe yönelmenin, kamu yönetiminin yaslandığı mevcut Newtonyen/pozitivist epistemoloji, ontoloji ve kozmolojiyi sorgulamayı ge-tirdiğini tartışıyor. Okçu, hem Lao-Tzu ve Çuang-Tzu hem de İbn Arabî’nin, Newtonyen/pozitivist ilke ve öncüllere dayanmayan düşünceleri, “başka bir kamu yönetimi” için teorik bir ilk adım olarak inceliyor. Michael Oakes-hott’tan yapılan ikinci çeviri bilim ve bilginin hayatın içerisinde yer alan, ya-şayan şeyler olduğunu tartışan “Üniversite Fikri” adlı çalışmadır.Bu sayımızın üçüncü bölümünü, akademisyenlerin öznel değerlendirme ve yorumlarını içeren Değerlendirme ve Mektuplar oluşturmaktadır. Bu bö-lümde, tecrübeli ve genç akademisyenlerin üniversite, üniversite eğitimi, araştırma, üniversite-devlet/siyaset ve üniversite-ideoloji ilişkilerini konu edinen yedi adet yorum yer almaktadır. Dergimizin bu sayısında konuyla bağlantılı olduğu için YÖK Başkan Vekili Şaban Çalış ile “Üniversite Üzeri-ne” uzun bir mülakat yapıldı. Bu mülakatta Çalış’ın YÖK’te çalışmadan ön-ce bu kuruma bakışı ve YÖK üyesi olduktan sonraki bakışında oluşan farklı-lıkları dile getirmesi, medeniyetimizde üniversitenin rolü ve YÖK’ün aka-demideki sorunlara yeni çözümler önermesi bakımından oldukça önemli.Besim Delaloğlu’nun “Dünyalı Bir Üniversitenin İmkânları” başlıklı ça-lışmasında, üniversite sayısının hızla artmasına karşın genel olarak eğitim ve araştırma kalitesinde, özellikle de yayınların kalitesinde, aynı düzeyde bir artış görülmemektedir. Süreçte niteliğin niceliğin önüne geçtiğini sa-vunmaktadır. Ona göre, üniversitelerin akademik iç yapılanması sıkıntılı bir durum arz etmektedir. Sorunlara yönelik çözüm arayışlarının bu sorunların asıl sebebi olarak beliren yukardan aşağıya reform anlayışı ile sürdürülmek-te olduğunu tartışmaktadır. Mustafa Acar “Nasıl Bir Yükseköğretim Sistemi, Nasıl Bir Üniversite?” ve Ahmet Özcan “Akademide Sorun Ne?” sorularını cevaplamaya çalışıyorlar; M. Aydın Çetinkaya “Yine Yeni Yeniden: Yükse-köğretim Kanunu Yeniden Yazılırken” başlığı altında yeni YÖK kanunu tar-tışıyor; Ali Osman Sezer “Düşüncenin Serbestliği ve Düşüncenin Özgürlüğü Bağlamında Akademinin Sorumluluğu” çalışmasında özgürlük ve akademi ilişkisini incelemekte; genç akademisyenler Hasan Aksakal “Türkiye’nin “Üniversite Sorunu” Üzerine Bazı Gözlemler”, Veysel Dinler “Akademik Özgürlüğün Sınırı Üzerine Sorular”, Fatih Ertugay “Genç Akademisyen’den Mektup: “Bitki İle Böcek Arası Bir Tür: Asistan”’ başlıklı değerlendirmeleri ile akademik dünyada genç akademisyenlerin karşılaştıkları sorunları de-ğerlendiriyorlar.
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli ve özel ...
DetaylarŞair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dü...
DetaylarProf. Dr. Erol Güngör, Türk düşünce hayatının yirminci yüzyıldaki en etkili isimlerinden biridir. Bir akademisyen, ...
Detaylar