Muhafazakâr Düşünce’den
Modernitenin hüküm sürdüğü çağlarda insanların karşı karşıya olduğu siyasal ve toplumsal sorunların giderek arttığı ve karmaşık bir görünüm kazandığı açıktır. Muhafazakârlık da, diğer ideolojiler gibi, bu sorunlara çözüm üretme iddiasındadır. Ancak muhafazakârlığı diğer pek çok ideolojiden farklılaştığı husus söz konusu iddianın somut, uygulanabilir ve gerçekçi bir zemin üzerine oturmasıdır. Bu bakımdan, muhafazakarlığın evrensel ve yerel gerçeklikleri göz önünde bulun- durarak ve ütopik hayallere kapılmadan insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek bütünlüklü bir siyasal ve toplumsal bakış açısına sahip olduğu söylenebilir. Ekolojik sorunlar, gittikçe artan bir şekilde insanlığın gündeminde kendisine yer bulmaktadır. İnsanın tabiatla kurduğu iliş- kinin genel eleştirisiyle başlayan ekolojik düşünce, günümüzde toplumların hayatlarını doğrudan etkileyen oldukça çetrefilli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Muhafazakârlığın ve muhafazakârların da bazı durumlarda tüm insanlığı etkileyen bu kap- samlı sorunlar karşısında bigâne kalması beklenemez. Daha açık bir ifadeyle, muhafazakârlığın ekolojik düşünce konusunda da hem kendi iddialarını ortaya koyması hem de kendi literatürü- nü zenginleştirmesi önem taşımaktadır. İnsanoğlunun tabiata hakim olma ve onu sınırsızca kullanma çabası, 17. yüzyıldan itibaren giderek artan bir hırsa dönüşmüş- tür. Bunun neticesinde endüstrileşme ve teknolojik gelişme sürecinde önce Batı Avrupa ülkelerinde, daha sonraki yıllarda da bütün dünya üzerinde, sağlıksız teknolojiler, kurumlar ve hayat tarzları türemiş ve pek çok sorun ortaya çıkmaya başlamıştır. Tabiatın insanoğlundan intikamı olarak tasvir edilen bu sorunlar dünyanın dengesini, insan-kainat ilişkisini ve toplumsal yapıları ciddi anlamda etkilemektedir. Sadece çevre kirliliği, hava kirliliği ve benzeri kavramlarla adlandırılırsa eksik kalacak olan bu sorunların kökenine ilişkin en zengin tartışmalar ekolojik düşünce literatüründe yapılmaktadır. Zira atmosferdeki karbondioksit oranın yükselmesi, topraktaki azot düzeyinin artması gibi sorunlar insan ve kainat arasındaki ilişkideki değişimin yansımalarıdır. Bilimden sanayiye, mimariden şehircilik uygulamalarına kadar bireysel ve toplumsal hayatımızın her anını şekillendiren kainat tasavvurumuza dair teorik tartışmaların pratik uygulamalara yön vermesi umuduyla; Muhafazakar Düşünce Dergisi olarak kalkınmacı muhafazakarlığın potansiyel handikaplarına dikkat çekmek amacıyla ve ekolojik düşünceyi yok saymayan bir muhafazakar pratiğin gelişmesi ihtiyacına binaen bu sayıda ekolojik düşünce fikriyatına odaklanıyoruz. Mihriban Şenses tarafından kaleme alınan “Eko-Logos mu, Eko-Logic mi?” başlıklı makale ekoloji kavramına odaklanıyor. Makalede bir bilim ve bir “ideoloji” olarak ekolojiyi ve “eko-logos” olarak ekolojiyi tartışıyor. “Derin ekoloji,” “ekososyalizm,” “eko-logos,” “teknik” ve “teknoloji” kavramlarına odaklanarak bir ekoloji tartışması yapılan çalışma “prodüksiyonist metafizik” denilen üretim anlayışının modern teknolojiyi belirlediği ortaya konularak ve ekolojik yıkımın insani sınırsızlık fikrinin ve ilerleme mitinin sonucu olarak görülebileceği iddia edilmekte. “Çevre Etiğinin Dilsel Boyutu” başlıklı çalışmasında Şengül Özdemir çevrenin ifşa olma biçimlerine odaklanmakta. Çevreyi beşeri (techne) ve doğal (physis) olanın karşılaşmakta olduğu bir gerçeklik alanı olarak ele alan Özdemir insanın çevrenin bu gerçekliği ile ilişkisini farklı dilsel boyutlar eşliğinde yorumlamakta ve soru(n)laştırmakta. Özdemir’e göre aşkın, mutlak Varlığın bilincinin tezahürü olarak çevre, “var olan” gerçekliğin ötesindeki aşkın Varlıkla “açık uçlu” iletişimi mümkün kılan bir ortam olarak dil hadisesi olarak yorumlanabilir. Cemile Zehra Köroğlu ve Muhammet Ali Köroğlu tarafın- dan kaleme alınan “İnsan-Evren Diyalektiği Üzerine: İslami Perspektiften Bir Analiz” başlıklı makale İslamiyet’in çevreye dair yaklaşımını değerlendiriyor. Yazarlara göre insan ve doğa ilişkisinin kopuşu, insanın, çevresindeki her şeyle ilgili sınırsız ve sorumsuzca tasarruf hakkını kendinde görmesi bir yönüyle evren algısı ve inancının değişmesiyle ilgilidir. Bu bağlamda İslam’ın sahip olduğu bütüncül, ekolojik dengeyi temel alan bakış açısı çerçevesinde geliştirilecek olan yeni paradigmalara ve çözüm yollarına ihtiyaç duyulmaktadır. “Türkistan’da İklim Değişiklikleri: Aral Faciası ve Semipalatinski Yeraltı Nükleer Denemeleri” başlıklı makalesinde Orhan Kavuncu, Aral Gölü etrafında ve Semipalatinski kentindeki nük- leer denemelerden hareketle Sovyet rejiminin Orta Asya’da ne- den olduğu çevresel felaketlere dikkat çekiyor. Ekolojik sorunları ele alan yazında oldukça zayıf kalan sosyalist rejim gerçekliği olan Sovyetler Birliği dönemi Türkistan’daki çevre sorunları ve Türkistan halkının bu sorunlara yönelik direnişi bu yazının temel çerçevesini oluşturuyor. Kavuncu’ya göre sosyalist ve kapitalist rejimler, çevre sorunlarına sebep olmaları bakımından aynı yerde duruyorlar. Zira her iki sistemin de sınırsız üretim anlayışların- dan dolayı ekonomik kaygıları ekolojik kaygılara önceledikleri ve bundan dolayı her ikisinin de eşit düzeyde ekolojik sorunlara se- bep olduğunu söylenebilir. Yıldız Ramazanoğlu “İslam’ın Mizanı olarak Ekoloji” başlıklı değerlendirmesinde insan, çevre ve Yaratıcı ilişkisini ele alıyor. Ramazanoğlu’na göre gökler, dağlar, kuşlar, yürüyen, sürünen, tırmanan cümle canlılar, bulutlar, yağmurlar, ağaçlar, rüzgârlar ve yapraklar tabiatta Allah’ın ayetleri olmak bakımından aynı değerdedirler ve büyük hakikatin izini taşımaktadır. Mülakat kısmında çağımızın en önemli mütefekkürlerinden Seyyid Hüseyin Nasr ile İslam ve Çevre üzerine yapılan bir röportajı paylaşıyoruz. Derkenar olarak iki makaleyi sizlere ulaştırıyoruz. “Antagonizmadan Agonizmaya: Radikal Demokrasi” başlıklı makalelerinde Hamza Bahadır Eser ve Ömer Taylan müzakereci demokrasi ve radikal demokrasi modelleri, agonizm, antagonizm kavramsallaştırmaları etrafında temsili demokrasinin krizini ele almaktadır. Mustafa Tekin “Muhammed Müctehid Şebusteri” başlıklı çalışmasında İranlı akademisyen Şebusteri’nin eserlerinden yola çıkarak, düşüncelerini günümüzde İslam dünyasının sorunlarına dair çözüm üretme konusunda katkıları ve zaafiyetleri ele açısın- dan ele almakta. Kitap tahlili kısmında Salih Kesgin, Seyyid Hüseyin Nasr’ın “İnsan ve Tabiat” adlı eserini değerlendiriyor. Kesgin’e göre in- san ile doğa arasındaki ilişkilerde başgösteren bunalımın çözümlemesini yapmayı hedefleyen Nasr, bu bunalımdan kurtulmada hangi araçlardan yararlanılabileceğini tartışmakta ve insanın yaratıcısının yüceliğinin bilinciyle eylemlerine yön vermediği müddetçe varlıklar arasında huzurun ve barışın sağlanamayacağına işaret etmekte.
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli ve özel ...
DetaylarŞair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dü...
DetaylarProf. Dr. Erol Güngör, Türk düşünce hayatının yirminci yüzyıldaki en etkili isimlerinden biridir. Bir akademisyen, ...
Detaylar