Muhafazakâr Düşünce dergisi olarak 2019 yılının son sayısıyla yine karşınızdayız. Bu sayıya öncelikle okuyucularımızdan özür dileyerek başlamak istiyoruz. Okuyucularımızın bildiği gibi bu sayıda geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz, düşünce dünyamızın çınarları anısına yazılara yer vereceğimizi duyurmuştuk. Bu kapsamda, Şerif Mardin, Kemal Karpat, Halil İnalcık ve Fuat Sezgin hocalarımızın fikirlerini ve düşüncelerini hakkıyla ele alacak yazılardan oluşacak bir sayı hazırlamayı vefa borcu olarak telakki ediyorduk. Ancak adı geçen isimlerin büyüklüğüne layık bir sayı çıkarabilmek için bu düşüncemizi bir süre ertelemek zorunda kaldık. Bu sayımızda şimdilik Fuat Sezgin hocanın fikirlerini konu alan bir çalışmayla kısa bir girizgâh yaptık. Umut ediyoruz ki önümüzdeki sayılarımızda bu borcumuzu layıkı veçhile ödeyeceğiz.
Dergimizin bu sayısı, farklı konularda kaleme alınmış, çok sayıda nitelikli yazıdan oluşuyor. Bu bakımdan, Muhafazakâr Düşünce olarak yayın çizgimizden ve makalelerdeki nitelik arayışımızdan taviz vermememizin haklı gururunu yaşıyoruz. Bu sayımızda, tarihten felsefeye geniş bir yelpaze içinde modernleşme ve kimlik süreçlerini kapsamlı şekilde ele alan yazılara ağırlık verdik. Okuyucularımızın bu çalışmalardan istifade edeceğini düşünüyoruz.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Fuat Sezgin’in hatırasını yaşatmak amacıyla 2019 yılı olarak ilan edildi. Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulması gerektiğini söyleyen Fuat Sezgin, bunun için okumamız, yazmamız ve tefekkür etmemiz gerektiği üzerinde duruyordu. Daha önce ilan ettiğimiz dosya konusunu ileriye ertelesek de 2019’un son sayısında genelde bilimler tarihçisi özelde ise İslam bilimler tarihçisi olan rahmetli Fuat Sezgin’e yer vermemek olmazdı. Mehmet Ulukütük’ün “Fuat Sezgin’in Bilimler Tarihi Paradigması: Gelecek Bir Geçmiş Olarak Bilimler Tarihinin Tahayyülü ve İhsan Fazlıoğlu ile Tefekkürü” başlığını taşıyan makalede Sezgin’in bilime yaptığı katkılar anlatılıyor ve bu katkıya İhsan Fazlıoğlu penceresinden de bakılıyor. Makalede İslam medeniyetinin, dünya bilimine yaptığı katkıların görmezden gelindiğini söyleyen Sezgin’in İslam felsefe ve bilimler tarihinin bibliyografyasını çıkarmaya yönelik bütünüyle objektif çalışmalar yaptığı üzerinde duruluyor. Yazıda bitmez tükenmez enerjisiyle İslam medeniyetinin bilim tarihinde oynadığı rolü pasifleştiren oryantalist düşünürlere savaş açan Sezgin’in, bizlere çalışarak, çok çalışarak ve daha da çok çalışarak nereden geldiğimizi hatırlamayı miras olarak bıraktığı ve aşağılık kompleksine kapılmadan bu hatırladığımız yerden dünyaya bakmayı da şiddetli bir şekilde bizlere tavsiye ettiği vurgulanıyor.
Türkiye’de felsefe denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Hilmi Ziya Ülken, felsefe çalışmalarıyla yön verici özelliği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Felsefe alanında çok fazla değerli kitapları olmasının yanı sıra üzerine birçok kitap ve makale yazılan Ülken’i, Veysel Ergüç “Türk Düşüncesinde Kimlik Kavramına Özgün Bir Bakış: Hilmi Ziya Ülken Örneği” makalesiyle kimlik merkezli ele aldı. Ergüç, kimlik üzerinden yaptığı bu çalışmada genel olarak iki sorunun yanıtını arıyor: Birincisi, Ülken ideal bir kimliğin inşa edilmesi için hangi metodu, hangi felsefeyi önermektedir? İkincisi ise Ülken’in önerdiği metafizik temelli modern kimlik dairesi içerisinde hangi sosyolojik-iktisadî-siyasî bileşenler bulunmaktadır? Makale bu sorunların çerçevesinde ayrıntılı bir Ülken değerlendirmesi sunuyor.
Ömer Taşgetiren’in makalesi ise “Nurettin Topçu’nun Eğitim Anlayışında Liberal Etkiler”dir. Bu makale, milliyetçi-muhafazakâr bir isim olarak liberalizmle çelişen pek çok düşüncesi olmasına rağmen Nurettin Topçu’nun eğitim ile ilgili yaklaşımlarından, liberal eğitim anlayışının çıkabileceği üzerine kurulu. Devletlerin güçlenmesinde ya da zayıflayıp yok olup gitmesinde eğitimin önemli bir payı olduğunu düşünen Topçu, eğitim alanına milliyetçi ve muhafazakâr bir yönden girerek eğitime inançlı, ahlaki olarak donanımlı ve kendini adayan insanların yetişmesi gerektiği bir yer olarak bakıyor. Ancak makalede bizi üzerine düşündüren asıl durum, öğrenciyi sorgulamaya sürükleyen liberal eğitim sistemine benzer şekilde Topçu’nun eğitimi, hakikatin peşinden gitmeye benzetmesi, eserlerindeki özgür düşünceye yaptığı vurgu ve üstad olarak görülen kişilerin otoritelerine kesin bir bağlılığın olmasına yaptığı eleştiri.
Yaklaşık olarak bir asırdan fazla bir zaman diliminde aydın kavramı üzerinde birçok tartışma yapılıyor. Aydın, entelektüel, münevver gibi birçok kavram birbirinin yerine kullanılır durumda. Buna pek önem göstermediğimiz de aşikârdır. Hatta kavramın kendini bulma sürecinde her şeyde olduğu gibi bu kavrama da ideolojik perspektiften bakılmaktadır. Dreyfus davasında iktidar karşıtı olarak gösterilen aydınlar, 20.yüzyılın ilk çeyreğinde iktidarla içli dışlı yaşayan ihtiraslı insanlar olarak gösterilmektedir. Dönemsel ve kişisel olarak kavramların evrimsel süreç içersinde böyle durumlarının olağanlığı bir kenara, Şerif Mardin’in aydın sorunsalını ele alış şekli, bu sayımızda Yunus Şahbaz’ın “Şerif Mardin ve Aydın Meselesi: Dönemsel ve Düşünsel Bütünlüğü İçerisinde Bazı Soru(n)lar” makalesinde işleniyor.
Dergimizdeki bir diğer Nurettin Topçu makalesi ise Yunus Koç ve Gökhan Topluk’un beraber yazdıkları “Topçu Külliyatının Ana Kavramlarını Birbirine Bağlayan Düğüm Noktası: Madde-Ruh Düalitesi” makalesi. Bu makalenin temas ettiği temel nokta, yaşadığı toplumun sorunlarıyla hemhal olup bu sorunlara çözüm üretmeye çalışan Topçu’nun eserlerindeki madde ve ruh düalitesinin hangi yöne doğru şekillendiğidir. Genelde Topçu, madde ve ruh düşüncesinin ayrımını kesin bir şekilde yaptıktan sonra maddeci düşünüş biçimini reddederek temel felsefesini oluşturmanın yoluna gitmekte. Nurettin Topçu’nun birçok konuda bizlere geniş bir düşünme perspektifi sunması nedeniyle bu sayımızda bir yandan eğitim alanındaki düşünceleri diğer yandan madde ve ruh konusu üzerine düşünceleri üzerine iki makaleye yer verdik.
Popülizm son zamanların tartışmalı kavramlarından birisi durumundar. Ali Arslan’ın “Türk Siyasal Hayatında Yeni Dönem: Seküler Versus Muhafazakâr Popülizm” makalesi genel olarak son yıllarda siyaset dilinin popülizme kaymasını konu alıyor. Arslan’ın makalesindeki ilgi çekici yan popülizmin modern demokratik siyasetle ilişkisinde meşru ve makul bir alternatif olarak sunulmasıdır. Yani popülizm elitizm ve çoğulculuk ile birlikte bu ilişkideki yerini aldığını söyleyen Arslan’ın Türk siyasal hayatında da özellikle son dönemlerde elitist bir siyaset biçiminin popülist bir siyaset biçimine yavaş yavaş büründüğünden bahsediyor. Yazar, çalışmasında 2018 genel seçimlerinde Millet ve Cumhur ittifaklarının bu kavram etrafındaki pozisyonlarını da değerlendiriyor.
Bir başka makalemizde Cemal Fedayi “Adalet Partisi’nin Birinci Dönemi 1961-1971” makalesi ile Adalet Partisi’nin kuruluş dönemini (1961-1971) inceliyor. 60’lı yılların siyasal çekişmelerini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Adalet Partisi’nin kuruluşu, iktidara geliş süreci, iktidarda iken siyasal ve sosyal alandaki etkileri değerlendiren yazar, Demirel liderliğindeki hükumetlerin faaliyetleri, başarılı ve başarısız yanları ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. İki darbe arasındaki dönemde Türk siyasi partilerinin vesayet sistemi altındaki refleksleri ve 12 Mart darbesine giden süreç tarihsel olarak ortaya konuluyor. Fedayi, bu makalesinde 27 Mayıs ve Demokrat Parti’den sonraki süreçte Adalet Partisi’nin ordu ile ilişkileri, iç ve dış politikası ve bu politikaların siyasi ve iktisadi yansımalarına ışık tutuyor.
Sayımızdaki bir diğer makale, yaklaşık iki yüzyıllık kesintisiz bir şekilde süren modernleşme sürecini ele alan İbrahim Zeyd Gerçik’e ait. Gerçik, “Türk Modernleşmesi: Düşmanına Aşık Olmak - Modernleşmenin Oluşturduğu Kimlik Bunalımı” başlıklı makalesinde Osmanlı-Türk modernleşme sürecini anlatıyor. Gerçik, Osmanlı modernleşmesine devletin bekası için Osmanlı devlet adamların sarıldığı bir çözüm yolu olarak görürken, Cumhuriyet modernleşmesini ise devleti dönüştürmeye yönelik bir proje şeklinde değerlendiriyor. Yani Osmanlı bürokratları için Batılılaşma devletin kurtuluşu anlamına gelirken Cumhuriyet bürokratlarına göre yeni bir ulus yaratma, yeni toplumsal kimlik inşa etme, kültürü ve zihniyeti dönüştürme projesiydi. Makalede genel olarak toplumun devleti değil, devletin toplumu şekillendirdiği bir yapısıyla Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesinde hem birbirini tamamlayan hem de birbirinden ayrılan yönler olduğu savunuluyor.
Bu sayımızda son olarak bir kitap tanıtımına yer verdik. Yusuf Çifci, Sorbonne Üniversitesi’nde iktisat ve Lille Üniversitesi’nde felsefe doktorası hazırlayan bilgi kuramı uzmanı Emeritus Profesör Serge Latouche’un “Dünyanın Batılılaşması” “Gezegenimizin Birörnekleşmesin Anlamı, Önemi ve Sınırları Üstüne Bir Deneme” isimli kitabını değerlendirdi. Latouche’un temel tezi dünyadaki her toplum kendisine örnek olarak Batı medeniyetini örnek aldığı yönünde. Kitaba göre bu toplumlar gün geçtikçe Batı toplumlarına benzemekte ve kendi yerel değerlerinden sıyrılıp köksüzleşmekte. Artık Çin’deki bir insanın giyim tarzıyla Hırvatistan’dakinin hiçbir farkı kalmamakta, yine Rusya’da izlenen bir dizinin Mısır’da izlenmediğini söyleyemeyiz. Bu şekilde dünya tek tip bir kültüre doğru evirilmeye doğru gitmekte ve Çifci de bu kitap analizinde bu evirilmeyi ayrıntılarıyla ele alıyor.
Son olarak bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Önümüzdeki yıl Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100. Yılı. Milli iradenin tecessüm ettiği parlamentomuzun tarihi için özel bir anlam taşıyan bu 2020 yılında biz de tarihe bir not düşmek istiyoruz. Bu amaçla, katkıda bulunmak isteyen okuyucularımızın İnternet sitemizde paylaşacağımız yazı çağrısını takip etmelerini istirham ediyoruz. Son olarak 2020 yılının başta okuyucularımız olmak üzere ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temennisiyle keyifli ve verimli okumalar diliyoruz.
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli ve özel ...
DetaylarŞair ve yazar olarak tanımlanan Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 yılında Ergani ilçesi Diyarbakır doğumludur. Babası Yasin Bey olup 1. Dü...
DetaylarProf. Dr. Erol Güngör, Türk düşünce hayatının yirminci yüzyıldaki en etkili isimlerinden biridir. Bir akademisyen, ...
Detaylar